saat 8.03, cuma sabahı. deniz’i okula bırakıp dönmüş durumdayım. evin kapısını açınca yüzüme yağda yumurta ve kahve kokusu çarpıyor. kara tavam de buyer’de sabah pişirdiğim zeytinyağında altı çıtır yumurta ve demlediğim kahve karışımı. bir diner’dayım sanki. bir bardak daha kahve alıp müziğe doğru yöneliyorum. bitirmem gereken bir yazı var, müzik mühim. spotify’ın saçma sapan müzik önerilerini bir kenara bırakıp, rogue mecanique açıyorum. özgür add n to (x) yollamış, onu da sıraya ekleyerek güne başlanır.
sabahki kahvem cihan’ın kavurduğu demse wote, etiyorsa natural. pek seviyorum null’un kahvelerini, kavurma stilini. çekirdeklerin karakterlerini dışarı çıkartan, ayarında ve benim gibi bir kenya, etiyopya sever için yerinde bir seçim. bir tek o bölgelerle bitmiyor tabii ki, değişik şekillerde işlenmiş kahveler de gelip geçiyor değirmenimden. beloya karbonik maserasyon tam bir deli işi. cascaranın o güzel notaları da hakim sanki, ama herkese göre mi tartışılır, çoook renkli bir kahve. çok aromatik, bir meyve içtiğimizin farkına vardığımız.
derken bir fetiş objesi olarak elektra’ya bakıyorum. keşke alsaydımlarda bugün diyerek…