Domatesssss…

hep aklıma Züğürt Ağa’da Şener Şen’in şehre göçtükten sonra ruhen ağa haliyle domates satmaya çalışması gelir, ürkek, daha önce hiç çalışmamış, sadece yönetmiş bir insanın ilk işi… domatesss diye bağırır o megafondan, domatesss…

zamanıdır, domatesleri kışa hazırlamanın. ama çok değil, domatesi özlemek de güzel benim için. her sebze her meyve mevsiminde güzel ama azıcık domates de lazım, makarnaya en fazla, kışın kucağına alıp oturmak için, bir film karşısına, kış soğuğunda.

pişirmeden, kabuklarını soyarak, ama çekirdeklerini bırakarak, blender’dan kalınca geçirip, tuzlayıp, üzerine bir parmak zeytinyağı ile dondurucuya atıyorum, bir iki saklama kabı dolusu. keyfe göre sarımsaklı da yaptığım oluyor.

haliyle domatesleri organik aldığım için, çeşit çeşit domateslerim, değişik asidite, tat ve kırmızılıkta bir sürü güzel sosum oluyor.

aşçının müzik sesi: bu aralar çok sessiz ev, sevdiğim bu değil ama gerekli olan bu belki de, en fazla Fazıl Say’ın yorumladığı Bach cd’sini dinliyorum. kafam birtek bunu alıyor. aşçının üzgün ve kızgın sesi: o ayılıp bayılıp seyredilen muhteşem yüzyıl dizisinde çalıştırılan atlar, ihmalkarlıktan dolayı ölüyorlarmış, haberi buradan okuyabilirsiniz. bu ne bencilliktir, bu dünya kimin? insan ırkı yalnız başına hakim mi bu dünyaya? bizden başka canlılara zulüm yapmak, onları yokmuş saymak, hak mıdır? insanlığımdan utanıyorum bu haberlerle, her seferinde!