kovayla…

çırpılmış yumurta, Espen Eriksen Trio, uçuşan karlar, gittikçe beyazlaşan gökyüzü ile çepeçevre bir sabah geçirdim.kovayla kahvenin sonuna geldim. ilk posta bitti. ikinci  kovaya geçtim.

hava ile dinlediğimiz müzik ne kadar birbirini tamamlar ise, Espen Eriksen Trio ile de öyle. gerçi bu havada e.s.t’nin strange place for snow ve viaticum albümleri benim ilk tercihlerim, ilk ihtiyaçlarım, ilk duyduklarım.

tam cam kenarına oturup kitap okuma havası ama hazırlanacak ders, bitirilecek dergi yazısı vs işler daha baskın çıkıyor, haliyle…

aşçının isyankar sesi: turkcell’in yolladığı mesajı görmedim diye, yenilenen paketi iptal ettirmek için 4 kez toplam 45+ dakika telefonda bazı ukala bazı düzgün insanlara dert anlatmak iğrenç birşey. o kadar gelen mesajın arasında, ki numaramızı kim veriyor hiç çalışmadığımız banklara, mağazalara bilinmez, olan bize oluyor. bekleyecekmişim.

aşçının sıcacık çorba sesi: emrah yüksekova’dan aradığından beri hep mercimek kaynıyor evde. o da kovayla. yani neredeyse. ama her pişen birbiriyle bağımsız, mercimek ortak oluyor birtek. dün yaptığım lemongrass, misket limonu yaprağı, zencefil ve sarımsaklıydı, chipotle biberlerini de unutmadım tabii. dişe arada gelen zencefilin verdiği

aşçının hatırlatma sesi: imkanlarınız dahilindeyse kuşlara, sokak hayvanlarına yemek yardımı yapın. balkona ekmek kırıntısı atın, kedilere köpeklere ise ne verebiliyorsanız…